. "Aslında tüp bebekte başarı oranı gebelik oranı ve canlı doğum oranı olmak üzere iki ana grupta incelenmelidir. Çünkü tüp bebek ile elde edilen her gebeliğin doğumla sonuçlanamaması gibi bir risk her zaman vardır. Özellikle de tüp bebekte dış gebelik ve tüp bebekte düşük oranları yüksek olduğu için bu iki oranın birbirine yakın olması beklenemez. Bu nedenle tüp bebek merkezi seçimi için karar verme aşamasında bu iki oranın da ayrı ayrı öğrenilmesinde fayda vardır." TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE YAŞ FAKTÖRÜ ÖNEMLİ! "Tüp bebek tedavisinde başarı sansını etkileyen önemli faktörlerde bulunmaktadır. Bunlardan biride yaş faktörüdür. Başarı oranı tedavinin uygulandığı çiftin yaşına göre değişkenlik göstermektedir. 35 yaşın altında olan kadınlarda tüp bebek başarı oranı yüzde 47 olarak açıklanırken 35 yaş ve üstünde olan kadınlarda ise bu oran yüzde 39 seviyesine kadar gerilemektedir. Kadının yaşı arttıkça ne yazık ki tedavinin başarı şansı da o oranda azalmaktadır. Yine erkeğin yaşı da sperm kalitesini etkilediği için önemlidir." TÜP BEBEĞİN BAŞARISINI ARTIRAN BİRÇOK FAKTÖR VAR "Kadının daha önce başarılı bir gebelik yaşayarak doğum yapması, tedavi uygulanacak olan kadının yumurtalık rezervinin yüksek olması, sigara ve alkol alışkanlıklarının bulunmaması ya da tedaviye başlanmadan önce bırakılmış olması, kilo fazlasının bulunmaması ve çiftin yoğun stresten uzak durması gibi faktörler tüp bebek tedavisinde başarı oranını artıran en önemli faktörler arasındadır." KALİTELİ YUMURTA SAYISI DA ÖNEMLİ "Aslında tüp bebekte önemli olan kriter toplam yumurtalık rezervi sayısı değil kaliteli yumurta sayısıdır. Yani tek bir yumurtanın dahi elde edilebilmesi durumunda tüp bebek tedavisi uygulanabilirken çok sayıda yumurta elde edilmesinin istenmesindeki amaç bunlar arasındaki en kaliteli olanın seçilebilme imkanına sahip olmaktır. Elde edilen yumurta kalitesi ne kadar yüksek olursa bu yumurtanın döllenmesi ile elde edilen embriyo kalitesi de o kadar yüksek olacaktır." TÜP BEBEKTE TEDAVİ BASAMAKLARI "Ovaryan stimülasyon, yumurtalıkların hormonal olarak kontrollü şekilde uyarılması işleminde sırasıyla; adetin 3. günü USG ile yumurta sayısı/kanda E2 hormonu tayini, sonuçlara göre ilaç dozu ayarlanması, aralıklı USG kontrolü ile yumurta takibi, yumurta ve kandaki E2 seviyesi istenilen seviyede ise BHCG enjeksiyonu pregynl, ovitrelle yapılması 34-36 saat sonra yumurta toplama işlemi yapılır. Yumurta toplama işlemi olan OPU işleminde ise sırasıyla; ameliyathanede OPU sırasında USG eşliğinde folikül içi sıvı aspirasyonu, sıvı içindeki yumurtanın embriologlarca tespiti ve kültür sıvısına konması işlemleri yapılır. Olgun yumurta hücreleri 4-6 saat sonra hazır hale gelir." MİKROENJEKSİYON AŞAMASI VE EMBRİYO TRANSFERİ Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Esra Çabuk Cömert "Bu işlemlerde ise sırasıyla erkekten sperm örneği alınır ejakulat, tesa/tese, yumurta kültürü ve sperm hazırlanarak mikroenjeksiyona geçilir. Embriyo transferinde ise yumurta toplama işleminden sonraki 2. 3. 4 ve 5. gününde yapılabilir. Bu kararı vermeden önce embriyo sayısı ve kalitesi, rahim içi kalınlığı, kadının yaşı ve önceki başarısız IVF denemeleri değerlendirilir ve kişiye özel transfer planı yapılır. Embriyo transfer işlemi ağrısız ve hassas bir işlemdir. Transfer işleminin ultrason eşliğinde yapılması, embriyoların rahim içinde doğru yere yerleştirilmesi ve transferin kolay bir şekilde yapılmasını sağlar. Embriyo transferi sonrasında yaklaşık olarak 30 dakika - 1 saat dinlendikten sonra hasta evine dönebilir. Embriyo transferinden 12 gün sonra kanda gebelik testi BHCG yapılır." Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Esra Çabuk Cömert
Uzmanlar, sperm ve yumurta kalitesini arttıracak şekilde bir beslenme programı oluşturulmasının, tüp bebek tedavisinin de sonuçlarını iyileştireceğinin önemine vurgu yapıyor. Sağlıklı bir diyet, aynı zamanda sağlıklı kilo aralığında olmayı da sağlıyor. Bu durum, bebek sahibi olma şansını yüksek oranda etkiliyor. Centrum Clinic Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, genel sağlık durumunu beslenme düzeniyle desteklemenin, gebe kalma yeteneğini olumsuz yönde etkileyebilecek hormon dengesizliklerini düzeltmeye yardımcı olabileceğinin belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzman Prof. Dr. Recai Pabuçcu, tüp bebek tedavisinde başarı oranını arttırmak için nasıl beslenilmesi gerektiği ile ilgili önemli ipuçları paylaştı ORGANİK BESLENMEYE GAYRET GÖSTERİN Organik gıdalar, genellikle endokrin sisteminin olumsuz işlemesine neden olan böcek ilaçları ve diğer kimyasal maddelerden yoksundur. Kimyasal tarım ilaçları üreme sistemindeki hormonlarda olumsuz etkilere neden olduğu için gebeliği engelleyebiliyor. Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin tüketilen meyvelerin, sebzelerin ve diğer tarım ürünlerinin organik imkanlarla yetiştirilmiş olmasına dikkat etmelerinde fayda var. Öte yandan özellikle yoğun yaşam temposuna sahip kişilerin sıkça başvurmuş olduğu fast food gıdalar zararlı besin gruplarını barındırıyor. Kişinin hızlı bir şekilde kilo almasını da sağlayabileceği için gebelik üzerinde olumsuz etkileri olabiliyor. Ayrıca, bu tür yiyeceklerin sağlıksız koşullarda hazırlanması besin zehirlenmeleri ve diğer enfeksiyonlara yol açabiliyor. KAFEİN TÜKETİM MİKTARINA DİKKAT EDİN Kafein, tüp bebek tedavisi esnasında hamilelik oranını ciddi şekilde etkileyecektir. Bu nedenle günde bir fincandan fazla kahve tüketilmemesi gerekir. Kafeinin kahve dışında çikolata, çay, kola ve enerji içeceği gibi gıda türlerinde de bulunduğu unutulmamalı. Bu dönemde su tüketimi çok daha sağlıklı ve doğru bir tercih. Birçok anne adayı vücutlarının susuz olduğunu fark etmiyor. Günde en az 2 litre su tüketimi son derece önemli. Vücudun elektrolit dengesi, gebe kalma oranında ciddi rol oynuyor. KARBONHİDRAT TÜKETMEKTEN KORKMAYIN Karbonhidratlar genellikle zararlı olarak bilinse de yeteri kadar karbonhidrat alımı genel sağlık durumunu korumaya yardımcı olur. Tüp bebek tedavisi görecek çiftlerin sağlıklı karbonhidrat alımı yapmaları gereklidir. Çünkü karbonhidratlar birçok günlük fiziksel aktivite için bir enerji kaynağıdır. Meyvelerin, tam tahılların ve yumurtanın tüketimi, gün boyunca yapılabilecek zorlu görevler için vücuda yeterli enerjiyi sağlayacaktır. PROTEİN TÜKETİMİNİ İHMAL ETMEYİN Protein açısından zengin besinler, tüp bebek tedavisi sürecinde uygulanacak olan diyet programının önemli bir parçasıdır. Vücudun üreme için ihtiyaç duyduğu hormonları üretebilmesi için protein gereklidir. Yumurta, keten tohumu, balık ve yağsız et gibi gıdalardan günde en az 65 gram protein alınması gerekiyor. Vejetaryen beslenen kişiler ise fındık, fasulye, soya fasulyesi, baklagiller ve diğer protein kaynaklarını tercih edebilirler. ŞEKERİ BİR MÜDDET HAYATINIZDAN UZAKLAŞTIRIN Yüksek oranda şeker alındığında kandaki şeker oranı bir anda yükselecektir. Şekerin fonksiyonu karbonhidratlarınkinden farklı. İnsülin seviyelerindeki değişiklikler, insülinin direncine yol açarak doğurganlık oranlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Yapay tatlandırıcıları da hamilelikte ve öncesinde kullanmamakta fayda var.
Tüp Bebek gebeliği ve riskli gebelikler İlk 3 aya dikkat Tüp bebek yöntemiyle hamile kalan anne adaylarının gebeliğin özellikle ilk 3 ayında daha dikkatli izlenmesi gerekiyor. Tüp bebeğe başvuran anne adayının gebeliği, ilerleyen yaşla birlikte yaşanabilecek sorunları da gündeme getiriyor. Anneden veya bebekten kaynaklanabilen bu sorunlar ciddi boyutlara ulaşabildiği için takipler büyük bir titizlikle yapılması gerekiyor. Yüksek riskli gebeliklerin görülme sıklığı; her 5 gebelikten biri yüksek riskli gebeliktir. Ancak tüp bebek merkezi gibi referans merkezlerinde bu oran her iki gebelikten birine dek yükselebiliyor. Bir gebelik neden riskli olabilir? Anne adayının kronik bir sağlık sorunu olması, önceki gebelikte riskli gebelik oluşturacak bir tıbbi sorun yaşamış olması, gebelik kaybı öyküsünün bulunması önemlidir. Ayrıca; * 35 yaş üzerinde kromozomal anomalili bebek ihtimali artar. * 17 yaş altında bebekte gelişme geriliği olabilir. * İkiz veya üçüz gebelikte erken doğum ve benzeri çoğul gebelik sorunları ile karşılaşma riski yükselir. * Şeker, guatr, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları, kansızlık veya pıhtılaşma sorunları varsa risk artar. Tüp bebek yöntemi ile sağlanan gebelikleri riskli gebelik olarak özellikle gebeliğin ilk 3 ayında evet. Ancak tüp bebek yöntemine bağlı olan ve olmayan riskler var. Genellikle daha ileri yaşlarda sağlanan bu gebeliklerde yaşa ve kişinin eşlik eden genel sağlık sorunlarına bağlı risk artışı daha sık karşımıza çıkıyor. Tüp bebek tedavi programına giren kadınlarda guatr, insülin direnci ve pıhtılaşma sorunları gibi sağlık problemlerinin görülme olasılığı artıyor. Ayrıca kromozom anomalilerine de daha sık rastlanıyor. Genel toplumda kromozom anormalliklerine yüzde 2-3 oranında rastlanırken, tüp bebeğe başvuran çiftlerde bu oran yüzde 5-6 olarak tespit ediliyor. Yani zaten artmış bir risk söz konusu. Bu nedenle gebelik öncesi genetik danışmanlık ve gebelik sırasında genetik bozukluk olasılığına karşı daha dikkatli olunması gerekiyor. İlk 3 ay neden farklı? Embriyo transferi işleminden 12 gün sonra gebelik testi yapılıyor. Bu bekleme sürecinde embriyoların tutunmasını sağlamak için bazı destek tedavileri kullanılıyor. Bu ilaçların bebeğin plasentası oluşana dek bir miktar devam edilmesi gerekiyor. Ancak destek ilaçlara rağmen bu yöntemle sağlanan gebeliklerde erken gebelik kayıpları riski genel toplumdan biraz fazla. ÜST ÜSTE İKİ DÜŞÜK Eğer anne tek düşük yapmış ise yüksek riskli gebelik kapsamına alınmaz. Ancak üst üste iki veya üç düşük yapmış bir kadına doktoru ileri sağlık taramalarını yapmalıdır. Düşük tehdidi tablosu çok erken gebelikte ortaya çıkıyorsa rahim içindeki bebekte ağır bir anormallik olasılığı yüzde 65'lere kadar çıkar. Dolayısıyla gebeliğin düşükle sonuçlanması 'sağlıksız olanın doğal yolla elenmesi mekanizması' olabilir. Ancak eşlik eden sağlık sorunlarının tedavi edilmesi ile sağlıklı bebeğin düşükle kaybedilmesi önlenebilir. Riskli gebelik kategorilerinin ilk sıralarında yer alan çoğul gebeliklerde bebek sayısı arttıkça gebelik süreci kısalmakta ve daha erken doğum olmaktadır. Kuvöz bakımı her zaman başarı öyküleri ile değil bebekte kalıcı sağlık sorunları ile sonuçlanabilmektedir. Riskli gebeliğin belirtileri var mı? Anne adayı bunu anlayabilir mi? Anne adaylarının saptayabileceği bazı risk faktörleri vardır. Özellikle erken uyarı sistemlerine dikkat; Kanama, ağrı ve ateş! İlk 3 ayda bu 3 durum bebek için tehlikeli olabilir. Düşük riski ilk 8 haftada daha fazladır. Ancak vajinal kanama gebeliğin her döneminde acil bir sorundur. Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde de aynı belirtilere dikkat edilmesi gerekir. Ayrıca ellerde, ayaklarda ve yüzde şişme ödem, 20. haftadan sonra haftada 400-500 gram veya ayda 2 kg. üstünde kilo alınması; kan basıncının 14/9 veya üstünde olması, gözlerde sinek uçuşması veya görme bulanıklığı gibi belirtiler veya bebeğin daha az oynaması riskli gebeliğe ait ipuçlarıdır. Ayrıca vajinal akıntıların artması, kasık ağrısı, su gelmesi, baş ağrıları, şiddetli bulantı, ağrılı ve sık idrar diğer önemli sağlık sorunlara işaret edebilir. Bu tür durumlarda gebelerin derhal doktoruna haber vermesi gerekir. Erken dönemde gebelik kesesinin rahmin için olduğu, çoğul gebelik mi, çift yumurta ikizi mi gibi kritik soruların cevabını ultrason muayenesi veriyor. Yüksek riskli gebelik ise üç-dört haftada bir yapılacak ultrason ile bebeğin büyümesi izlenir ve olası yapı anormallikleri saptanmaya çalışılır. Bunun dışında gebeliğin 11-14. haftası arasında ikili test ve 'ense kalınlığı' ölçülerek down sendromlu bebek riski saptanır. 16-18 haftalarda anne kanında yapılacak 'AFP ölçümü veya üçlü/dörtlü tarama testi'yle yine kromozomal anomali ve 'nöral tüp defekti' saptanabilir. Ultrason ile anormallik taşıyan bebeklerin büyük çoğunluğu saptanabilir. Kromozom anomalileri açısından risk varsa bebeğin eşinden plasenta biopsi veya içinde yüzdüğü sıvıdan amniosentez örnek almak suretiyle kesin tanı konabilir. Gebelik şekeri, preeklampsi gibi sağlık sorunları için beslenme programları, gereğinde ilaç tedavisi ve anne adayının izlemi yapılmalıdır. Düşük riski ve erken doğum riski varlığında istirahat ve ilaç tedavileri ile oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir. İkili test nedir? Down sendromu riskini gebeliğin erken döneminde belirler. Bebeğin ense kalınlığı ve baş-popo mesafesi ölçüldükten sonra anneden kan alınır. Görülebiliyorsa burun kemiği ölçülür ve bu bilgilerle birlikte annenin yaşı ve kilosu bilgisayar ortamına aktarılarak 'down sendromu risk belirlemesi' yapılır. Değer 1/250'nin altına indiği zaman, "Acaba bebek down sendromlu mu?" sorusunu getirir ama mutlak değildir. Bu; 249 anne sağlıklı, biri down sendromlu doğuracak anlamına gelir. Üçlü test nedir? 16-22'nci haftalar arasında, anne adayının kanında üç ayrı hormon incelenir. Beraberinde annenin yaşı, gebelik haftası ve kilosu bilgisayara aktarılarak 'down sendromu risk olasılığı' hesaplanır. İkili veya üçlü testte sorun çıkması, bebekte mutlaka down sendromu olduğu anlamına gelmez. Dörtlü test nedir? Amniyosentez nedir? Amniyosentezde; bebeğin içinde bulunduğu amniyon sıvısından örnek alınarak kromozomlarına bakılır. Gebelikte 16-20. hafta arası veya 22. haftada yapılır. İkili ve üçlü test sonuçları down sendromu riski yönünden şüpheli çıkarsa yapılır. Amniyosentez uygulamalarında eskiden kanama, düşük ve enfeksiyon daha sık görülürdü. Bununla birlikte yine de amniyosentez nedeniyle sağlıklı bebek kaybedilebilir. Bu risk 1/200 oranındadır. Testlerin yanılma payı Elbette var. Örneğin ultrason ile anormalllikleri saptama oranı ultrasonu yapan kişinin tecrübesi ve bilgi birikimiyle ve cihazın teknik olanakları ile yakından ilişkili. Ayrıca büyük sakatlıkların yakalanma olasılığı fazla iken ufak anormalliklerin örneğin parmak anomalisi veya yarık dudak atlanması ihtimali daha fazladır. Yanılma payı yüzde 5-20 arasında değişir. İkili test ve ilk 3 ay ultrason taraması şu an için en yüksek tespit oranlarına sahip olmakla birlikte anomali riski hiçbir zaman sıfır düzeyine indirilememektedir. Gebeliğin değişen dönemlerinde taramalara devam edilmesi bu anlamda önem kazanıyor. Anne adayının sağlık sorunlarına bağlı riskli gebeliklerde iyi klinik yönetim ile gebelik daha sağlıklı geçirilebilir. Ancak yaşamla bağdaşmayan veya yaşamı sırasında çok ağır sorunlara neden olabilecek anormallik taşıyan gebeliklerde tedavi söz konusu değildir. Gebelik sonlandırılmalıdır. Daha önce riskli gebelik geçiren bir kadının bunu tekrar yaşama olasılığı yüksekir. Örneğin anne daha önce down sendromlu bir bebek doğurmuş ise yaşına bağımlı olmaksızın tekrar aynı sorunlu bebek doğurma olasılığı artar. Anne diyabet hastası ise her gebelik risklidir veya annede kan uyuşmazlığı varsa bu problemin bir sonraki gebelikte tekrarlama riski yüksektir. Annede tansiyon yüksekliği ve böbrek yetmezliği varsa yine bu her gebelik için risk oluşturur. Tüp bebek gebelikleri, gebelik öncesi anne adayının tam bir sağlık taraması bu kişilerde yapılıyor. Aslında gebelik öncesi danışmanlık herkes için çok önemlidir. Aile hekiminizin de yapabileceği kan grubu, kan sayımı, guatr, şeker, bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklık ve tam idrar tahlilleri yol gösterici olacaktır. Folik asit, suda çözünen bir B vitamini türüdür. Türk mutfağında aslında folik asitten zengin birçok besin var. Örneğin ıspanak, marul, limon, kavun, dana eti, portakal ve domates gibi besinlerde bolca folik asit bulunuyor. Ancak besinlerden alınan miktar yeterli olmayabileceğinden mutlaka aşırı olmayan dozlarda ek folik asit alınmasını öneriyoruz. Toplumumuz için B 12 ve demir eksikliği de dikkatli olunması gereken sorunlar Op Dr Keleş / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / İrenbe Gönderiyi Paylaş
Tüp Bebekle İlgili Merak Edilen Herşey Başarıyı Artıran 8 Yöntem Tüp bebek ilaçsız yapılabilir mi? Tüp bebek tedavisinde yumurtalıkları ilaçlarla uyarmadan olgun olmayan yumurtaları almak ve onları laboratuar şartlarında olgunlaştırarak kullanmak mümkündür. Bu uygulamaya In Vitro MatürasyonIVM adı verilir. Ancak bu teknikte dahi minimum da olsa bir miktar ilaç kullanılması gerekecektir. Bu teknik ile edilecek gebelik oranları daha düşüktür. İlaçsız tüp bebek yöntemi ne kadar başarı sağlar? Ne yazık ki klasik tüp bebek tedavileriniz başarısından çok daha düşüktür. Canlı doğum oranları %20 seviyesini geçmemektedir. Bu yöntem herkes için değil belirli bazı özellikleri olan az sayıdaki kişiler için uygun bir yöntemdir. Hastaya verilen ilacın dozu ne kadar yüksekse, o kadar mı fazla yumurta elde ediliyor? Evet. Ancak tedavide hedefiniz çok sayıda yumurta elde etmek değil ideal sayıda ve kalitede yumurta elde etmek olmalıdır. Bu nedenle kişiye gerektiğinden fazla ilaç vermek başarı değil zarar getirebilir. İlaç dozunu her kişi için farklı ve kendisine uygun şekilde belirlemelisiniz. Tüp bebek işlemini birden fazla deneyenlerde başarılı olmak için neler yapılmalı? Daha önce geçirmiş olduğu tedaviyi basmakalıp şekilde tekrarlamamak, tedavi öncesinde başarısızlığa yol açabilecek faktörleri baştan gözden geçirmek, fark yaratabilecek ek uygulamaları çift ile birlikte değerlendirmek ve önceki tedavilerin getirdiği tecrübeden de faydalanarak kendisine en uygun tedavi şeklini belirlemek gerekir. Tüp bebek girişimleri başarısız olan çiftlerde kan sulandırıcı ilaçlar faydalı mıdır? Bu senenin ocak ayında üreme sağlığı konusunda dünyada en fazla okuyucuya ve saygınlığa sahip Human Reproduction adlı dergide yayınlanan ve ilgi uyandıran çalışmamızda, tekrarlayan başarısızlığa sahip olan çiftler kan sulandırıcı ilaçların başarı şansına çok yüksek olmasa da olumlu yönde bir katkı sağladığını gördük. Bağışıklık sistemi tedavileri başarıyı artırır mı? Bu çok tartışmalı bir konudur. Tekrarlayan düşükleri olan çiftlerde faydalı olduğunun iddia edilmesi üzerine tüp bebek tedavi başarısızlıkları olan çiftlerde de fayda vereceği ümit edilmiştir. Ancak bu konuda gerçek bir olumlu etkiyi kanıtlayan güvenilir hiçbir bilimsel veri mevcut değildir. Embriyoların kalitesini yumurta mı, sperm hücresi mi daha çok etkiler? Her ikisi de etkiler ancak yumurtanın etkisi daha belirgindir. Yumurtanın kalitesini neler belirler? En önemli belirleyici faktör kadın yaşıdır. Bununla birlikte yumurtalık rezervi, yumurtalığa ait hastalıklar, yumurta gelişimi için ihtiyaç duyulan ilaç miktarı da kaliteyi etkilemektedir. Başarıyı artıran 8 yöntem 1 Yardımcı yuvalanma Yardımcı üreme tekniklerine başvuran çiftlerin yarısından fazlası embriyo gelişmesine rağmen gebelik olmamaktadır. Döllenme olmasına rağmen gebelik oluşmamasının kaynağı muhtemelen embriyonun rahime yerleşme safhasındadır. Embriyonun rahim içine yerleştirilmesini takiben değişik olaylar oluşmaktadır olarak embriyo bölünmeye ve büyümeye devam etmekte belli bir boya erişince kendisini çevreleyen zarı zona pellusid yırtarak endometrium olarak adlandırılan rahim içindeki dokunun derinliklerine yerleşerek büyümesine burada devam etmektedir. Gebeliğin oluşmamasının en önemli nedeni embriyonun bu zarı yırtarak dışarıya çıkamaması ve dolayısı ile rahim duvarına yerleşememesi olduğu kabul edilmektedir. Bu problemi çözmek için embriyoyu, çevreleyen bu zarda transfer işlemi öncesi kimyasal veya mekanik yöntemlerle küçük bir delik açılarak embriyonun bu zarı yırtması ve rahim duvarına yerleşmesi sağlanmakta Yapılan bilimsel çalışmalar bu yöntemle gebelik oranlarında hissedilir bir yükselme olduğunu göstermektedir. Bu teknik kısaca şu şekilde uygulanmaktadır ilk olarak embriyo mikroskobik bir tüp yardımı ile duvarından emilerek sabitleştirilmekte daha sonra yine mikroskobik bir iğne ile embriyo duvarından teğet geçilerek iki noktada delik açılmaktadır. Embriyo rahim içinde büyümesi devam ederken zayıf olan bu noktalarda zarını delebilmektedir. 2 Endometriyal ko-kültür Bu yöntemde tedaviye başlamadan önceki ay yumurtlamadan sonra rahim içinden alınan bir parça yapay olarak laboratuar ortamında hücre kültürü yapılarak geliştirilir. Embriyolar bu tabakanın üzerine konarak büyümeleri izlenir. Ko-Kültür özellikle 1990´lı yılların başlarında embriyo kültür ortamlarının embriyoları ileri gelişim aşamalarına kadar desteklemedikleri için ortaya atılmış bir yöntem olup bugün araştırma dışında pek kullanılmamaktadır. Ko kültürlerin tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları olan çiftlerde kullanılması ile gebelik oranlarının arttığını gösteren bir çalışma vardırSpandorfer 2003. Bugüne kadar diğer araştırmacılar tarafından benzer sonuçlar yayınlanmamıştır. Çalışmanın en önemli zayıf noktası ise randomize diye tabir edilen grupların rastgele seçilmemiş olmasıdır. Ko kültürlerin popülaritesini kaybetmesindeki en önemli neden son yıllarda kullanılan ve embriyo gelişimini 5-6. güne kadar destekleyen ardışık kültür ortamlarının çıkmış olmasıdır. Bu ortamlarda blastokist aşamasına giden embriyo oranı ko kültür yapılanlardan farksız ve hatta daha iyidir. Biz ko kültürleri hem rutinde hem de başarısız denemeleri olan çiftlerde etkinliği kanıtlanmış olmadıklarından kullanmıyoruz. 3 Embriyo yapıştırma Özellikle ileri yaştaki kadınlarda ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde embriyo glue adı verilen yapıştırıcının kullanılması ile gebelik oranlarında artma olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Biz kendi kliniğimizde yaptığımız iki çalışmada seçilmiş çiftlerdekadın yaşının 39´un üzerinde olması ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı embriyo yapıştırıcısının faydalı olduğunu gördük. Bu grup hastalarda kullanımını öneriyoruz. Ancak çiftlerin bunu bir mucize gibi algılamamaları gereklidir. 4 Blastokist kültürü Son dönemlerde geliştirilmiş medium sistemleri kullanılarak embriyo canlılığı laboratuar ortamında daha da uzatılmış ve buna bağlı olarak günümüzde tüp bebek merkezlerinde, daha yüksek gebelik oranlarının elde edildiği 5. ya da 6. gün transferleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Buna blastokist transferi adı verilir, Embriyonun ana rahmine tutunmadan önce ulaştığı en son aşamaya blastokişt aşaması denir. Merkezimizde de 500´den fazla blastokist transferi yapılmış ve ikinci-üçüncü gün transferlerine göre daha iyi sonuçlar alınmıştır. Blastokist transferinin avantajları şunlardır – Gelişim potansiyeli daha iyi olan embriyoları seçebilme – Canlılığı yüksek olan daha az sayıda embriyo transfer ederek çoğul gebelik olasılığını azaltması – Embriyo gelişimini daha iyi gözleyebilme – Embriyoları en yüksek gelişim potansiyeline sahip oldukları dönemde yani blastokişt aşamasında döndürebilme – Preimplantasyon genetiği uygulayan merkezlerde trophectoderm blastokiste ait iç hücre tabakaları biopsisi uygulayabilmek ve bu doku embriyonik olmadığı için etik problemleri ortadan kaldırabilmek. – Embriyo canlılığının incelenebileceği metodlara fırsat tanıması. 5 Preimplantasyon genetik tanı Preimpantasyon Genetik TanıPGT, ailesinde genetik hastalıklar olan çiftlerin ya da uygulanan tedavilere cevap vermemiş interfil ailelerin tüp bebek yöntemi kullanılarak sağlıklı bebeğe kavuşmalarını sağlayan yeni bir genetik tanı yöntemidir. Bu teknikte çiftlerden elde edilen embriyolar tek tek incelenerek genetik olarak sağlıklı olan embriyolar anormal embriyolardan ayrılır ve anne adayına genetik olarak normal olduğu saptanan embriyolar transfer edilir. Bu sayede genetik bozukluğu olan çocuğa sahip olma riski yüksek olan çiftler için hamilelik en başından kontrol altına alınmış olur. IVF´de olumsuz sonuçların başlıca sebeplerinden biri kromozom anomalisi dolayısıyla meydana gelen düşüklerdir. Bu nedenle PGT, özellikle ileri yaştaki IVF hastalarına ait oositlerde yüksek oranda kromozom anomalisine rastlanması sebebiyle ileri yaş anne adaylarına önerilmektedir. Ayrıca ülkemizde sıklıkla görülen talasemi ve orak hücreli anemi genetik hastalı kların gebelik öncesi analizi de PGT ile yapılabilmektedir. Gelişen genetik teknikler ve bilgiye ulaşma olanaklarının artması çiftlerin, PGT ve diğer prenatal tanı yöntemleri hakkında sağlık merkezlerine başvurmalarını kolaylaştırmıştır. Asıl amacı aileleri sağlıklı bebeklerine kavuşturmak olan IVF, Preimpantasyon Genetik Tanı´nın uygulanması ile birlikte başarıya ulaşma konuşunda bir adım daha atılmasını sağlamıştır. 6 Embriyo dondurma İnsan gametlerinin ve embriyolarının dondurulmasının tüp bebek pratiğinde büyük önemi vardır. Tüp bebek uygulamalarında çoğul gebelik riskini en aza indirmek için genel yaklaşım en fazla üç embriyo transfer etmektir. Bu durumda akla gelen ilk soru elde edilen fazla embriyoların ne şekilde değerlendirileceğidir. Bu şekilde elde edilen fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekonomik, hem de psikolojik bir avantaj sağlamaktadır. Ayrıca dondurulan embriyolar transfer edileceği zaman hasta herhangi bir tedaviye gereksinim duymamaktadır. Embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlem olarak da değerlendirilebilir. Embriyo dondurma ve çözme işlemi, embriyolar kimyasal maddelerlekriyoprotektan dengelendikten sonra soğutulması ve -196°C sıvı nitrojen içinde depolanması, çözüldükten sonra da krioprotektan ortamından uzaklaştırılarak ileri gelişimi sağlamak için özel kültür ortamlarının içine alınmasıdır. Her iki işlemde çok dikkatli yapılmalıdır. Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurma ile gebelik oranları -25 arasında değişmektedir. Aynı siklusta gebelik elde edebilmiş ve kalan embriyolar dondurulmuş ise bu kez gebelik oranı %40 kadar olmaktadır. Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar Türkiye´de 1997 yılında yürürlüğe giren bir yasa ile üç yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilmektedir 7 Tüplerin çıkartılması Tüplerin tıkalı olduğu bazı durumlarda içerisinde sıvı birikmektehidrosalpenks bu durum tüp bebek başarısını %30 seviyesinde azaltmaktadır. Ultrasonografide tüplerin içinin sıvı dolu olduğu saptanırsa tüp bebekten önce laparoskopik tekniği ile tüplerin çıkartılması çiftin gebelik şansı azalmadan deneyebilmesini sağlamaktadır. 8 Mikrodiseksiyon TESE Testislerin içerisinde bulunduğu kese ve her bir testisi çevreleyen tunika albuginea isimli kılıf küçük bir kesi ile açılır. Testis dokusu mikroskop ile incelenerek geniş görülen kısımlardan örnekler alınır. Kesilen bölümler dikilerek işleme son verilir. Bu yöntemin testis dokusuna daha az zarar verdiğini öne süren yayınlar vardır. Cerrahi sperm elde etme yöntemleriyle obstrüktif azospermi olgularının % 100´ünde, nonobstrüktif azospermi olgularının genel olarak %65´inde sperm bulunabilmektedir. Obstrüktif azospermi olgularında spermlerin dondurma çözme işlemi sonrası canlılık oranları ve bu spermlerin kullanımıyla elde edilen gebelik oranları oldukça iyidir. Ancak, nonobstruktif azospermi olgularında elde edilen spermlerin dondurularak saklanması ve sonra tekrar kullanılması tartışmalı bir konudur. Bu hastalardan elde edilen spermlerin önemli bir kısmı yapısal kusurlara sahiptir ve dondurulup çözülme işleminin stresini kaldıramayabilmektedir. Ancak, daha sonraki işlemlerde sperm bulunamaması olasılığına karşı çok seçici bir şekilde uygun spermlerin dondurularak saklanması önerilebilir. Bu grupta mümkün olduğunca taze sperm kullanılmasının başarıyı artırdığı görüşündeyiz. Obstrüktif azospermi olguları için literatürde yedi defaya kadar uygulanan hastalar bildirilmiştir ve bu işlemlerin her defasında sperm elde edilmiştir. Nonobstrüktif azospermi olgularında ise daha önceki TESE´lerde sperm bulunmuş olması koşuluyla 6 defaya kadar TESE yapılan ve sperm elde eidlen hastalar TESE uygulamalarıyla elde edilen gebelik oranları ilk uygulamada elde edilen gebelik oranlarından farklı TESE´de olgun sperm bulunamayan nonobstrüktif azospermi hastalarının % 25´inde ikinci uygulamada sperm bulunduğu bildirilmiştir. Kaynak Amerikan Hastanesi Yardımcı Üreme Teknikleri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bülent Urman
tüp bebekte kimyasal gebelik oranı